Aralık ayı içinde Kadıköy’de bulunan Psikethica Film Okumalarına Tarkovski ile başladık. Tarkovski filmleri üzerine konuşmak için seçilecek ve uzun uzun üzerine konuşulacak filmler varken ben Silindir ve Keman’ı seçtim. Bir işçi ile bir çocuğun hikayesi, Tarkovski’nin ilk filmi. Silindir ile Keman’ın karşılaşması. Asfalt döşeyen nasırlı eller ve kemanın karşılaşması. İngiliz anahtarı ve bir çocuğun sanatkar ellerinin karşılaşması. İlk filmi olması belki de Tarkovski’nin, bilmiyorum neden seçtiğimi. Bir işçinin nasırlı elleri ve keman çalan ellerin üretici birlikteliği ve karşılaşması ele alınıyor filmde.
Tarkovski bu filminde baş rol oyuncusu olarak çocuğu seçmişti: Sasha. Sadece baş rolde değildi Sasha, kameranın onun açısından bize dünyayı ve dünyanın dizilişini göstermesi Sasha ile özdeşleşmemizi kolaylaştırıyordu. Sadece bu filminde değil, Tarkovski’nin diğer filmlerinde de hep çocuklar var. Sadece çocuklar değil, savaş, yıkım, ideoloji, sanat. Bir yetişkin ile çocuk karşılaştığında kamera çocuğun boyunun yüksekliğinden, çocuğun gözünden gösterir dünyayı. Öğretmen ile karşılaşınca biz Sasha’nın gözünden bakarız öğretmene ve öğretmen derki ‘Ah bu hayal gücü seninle ne yapacağız’
Güçlü işçi, güçlü makinalar ile yıkım yapım iç içedir. Yapılmak istenen dünyada hayal gücü nereye konacaktır bilinmez. Hayalgücü insanın başına dert açar. Ya bir öğretmen ya bir anne alır onu kapatır. Belki baba olsa o da kapatacaktı ama Sasha’nın babasını görmeyiz filmde. Belki bir savaşta öldü babası. Bilmiyoruz. Buna dair hiçbir veri yok filmde. İşçi Sergei’nin babası da savaşta ölmüştür. Filmde babası olmayan bir çocuk ve bir işçinin macerasına tanıklık ederiz. Bu karşılaşma bir baba oğul karşılaşması gibidir, bazen de iki dostun karşılaşması gibi. Kadınların dünyasına girmez ne çocuk ne işçi. Bir mesafe sezeriz ikisinin karşılaşmasında kadınların dünyasına karşı. Tarkovski filmlerinde tekrar eden bir tema, kadınlar hep dışarda erkekler kendi aralarında bir oyunun içindedir. Stalker, Ivan’ın Çocukluğu, Solaris bu filmlere örnek verilebilir. Bunun nedeni üzerine bir ok spekülasyon yapılabilir. Sovyetler’de baba figürü, anne figürü, Sovyetlerin anne ile özdeşleşmesi, savaşta ölen askerlerin çoğunun erkek oluşu, Stalin sonrası Sovyetler’in babasız kalışı bu spekülasyonlarımıza araç olabilir. Ya da daha bireysel dünyada Tarkovski’nin kadınlar ve anneyle kurduğu ilişki bir tartışma nesnesine döndürülebilir.
Tarkovski eğer anlam ararsanız, parçalarsanız olup biten her şeyi kaçırırsınız diyordu. Açıklamadan ziyade duygunun peşinde sezgi ile izlemek gerekiyor belki de filmi. İmgeler belki de olduklarından daha fazla şey ifade etmiyor. Neresinden eleştirirsek eleştirelim ya da yorumlar yapalım, Tarkovski filmleriyle karşılaştığınızda ruhun ulaşılamayacak bilinmez derinliklerine bir yolculuğa dalarsınız. Bir film belki yorumlamak için değil, yaşamak içindir. Sinemanın ruhun algılanamaz ve temsil edilemez hallerini dilin ötesinde bir araç olması sinemayı bir ifade aracına dönüştürmüştür. Belki onun için Tarkovski imgelerim olduklarından daha fazla şey ifade etmiyor diyordu bir röportajında. Sanatçının işi bilim insanı ya da kuramcı gibi açığa çıkarmak değil, gizemi derinleştirmektir.
‘Çalışmalarım hakkında o kadar derin düşünmüyorum, sembollerin neyi temsil edebileceğini bilmiyorum. Benim için önemli olan bu sembollerin insanlarda birtakım hisler uyandırması. Bir anlam ararsanız olup biteni kaçırırsınız.’ Tarkovski
Tekrar filme dönecek olursak Sasha’nın dünyasında hayaller ve hayal gücü var: Aynalar, keman dersinde karşılaştığı elmasını yiyen küçük kız, sinemada izleyeceği kahraman, hedefine ulaşmayan kağıt uçak. Bir yanda dersi hatırlatan saat, metronom cihazı, keman öğretmeninin olmuyor çığlıkları, aldığı notu beğenmeyen anne, Brucella kapma korkusuyla ısıtılan süt, kapının kapandığından emin olmak için kontrol etme: dizgeler ve ödevler belirlenmiş bir dünya. Çalınan keman metronoma uyamıyordur bir türlü, aynı sürahideki suyun titreşimlerinin uymadığı gibi.
Bir yerde dersi beklerken hareket eden kedinin spontanlığı, oluşun dünyası; bir yanda spontanlığı bozan sahneler var filmde bol bol. Keman çalan Sasha’ya öğretmeni seslenir: kontrolünü kaybetme. Ama yaşam spontanlık içinde akıyordur. En iyi dinletisini spontanlık içinde bir karşılaşmada görürürüz. İşçi Sergei’ye çaldığı kemanda Sasha bir anda bir yetişkine dönüşür. Ya da kurallar ve dizgelerle yetişkine dönüştürülmeye çalışılan çocuk, yaratıcılığını spontanlıkta açığa çıkarır.
Sık sık çocuk önde işçi arkada yürüdüklerine tanık oluruz. Koşturan çocuğu işçinin paltosu kurtarır yağmurdan. Ayakları ıslanmasın diye suyun üstünden çocuğu atlatan yine işçidir. Çocuk ıslanmak istiyordur belki bilmiyoruz. Yıkımın arkasından görünen yeni binaya çocuğun gülüşü eşlik eder.
Filmin en çarpıcı sahnelerinden biri işçinin kemanı o kocaman elleri ile tutuşudur. İşçi için ekmek üzerinden verilen dersin sonrasında ders verme sırası Sasha’dadır. Müzisyen diye dalga geçilen çocuk bir anda sahnedeki bir sanatçıya dönüşür. Ekmeğe ve kemana duyulan saygı filmde öne çıkar. Ekmek emeğin ürünü, keman arzunun. Aslında çocukla işçinin karşılaşması bir anlamda emek ile arzunun karşılaşması.Emek ile arzu karşılaşınca neye dönüşür bilemeyiz. Sovyetler belki de bu anlamda bir denemeydi ama bazı tuzaklara düşen bir deneme olarak kaldı. Arzu ve emek bir çıkmazın içinde yok oldu. Kendi yaratıcı gücü olan spontanlığından alıkonuldu.
Sergei ve Sasha’nın karşılaşması da spontanlığını kurallarda yitirir ve üretici gücünü idealize edilmiş dünyanın ellerine bırakır. Annesi izin verseydi Sasha gelecekti ama olmadı. Filmdeki kahramanın hikayesini izleyemedi çocuk ve işçi. Çekilmiş bir kahramanlık hikayesi çocuk olmadan izlenecekti. Annesi izin vermeyince Sasha aynada kendini görür, kendiyle karşılaşır. Karşılaşmanın gücü kuralın himayesinde görünür. Aynada bir kendilik oluşuverir. Kendi dünyasına kapanmış bir kendilik.
Ersin Baltacı
baltaciersin@gmail.com
Caferağa mah. Mühürdar cad. No 83/1 Moda-Kadıköy
Tel: 0532 682 66 32