Bir Rahatsızlık Olarak “Kaygı”
Psikiyatride “kaygı”yı bir “spektrum” gibi değerlendirmek mümkündür. Bu spektrumun bir ucuna yaşamın olağan akışı içinde yer alan kaygı, diğer ucuna da psikiyatrik hastalıklarla ortaya çıkan kaygı yerleştirilebilir.
Bir duygu öncelikle kişinin vücudunda kendini belli eder. Zira duygu demek beden demektir. Ancak bazı durumlarda insanın kendini “maskeleştirebilme” özelliği nedeniyle duyguyu anlayamayabiliriz. Bir başkasının duygusu, o kişinin bedeni üzerinden gözlemlenebilirken insanın kendi duygusu bir başka aracı olmadan hissettiği bir şeydir. Bu yüzden duyguyu “hissedilen şey” olarak anlamlandırmak doğru bir tanımlamadır.
Kaygının da yukarıda anlatılan gibi bir özelliği vardır. Kişi, kaygılandığını ve bu kaygının bedeninde yarattığı şeyleri hissedebilmektedir. Örneğin; sınava girecek bir öğrencinin, “Kalbim yerinden çıkacak. Uyuyamıyorum,” gibi söylemlerde bulunması çok doğaldır. Kaygı, belli yönlerde kişinin bazı yaşam olaylarına karışmaktadır. Bunun sonucunda da insan bedeni otomatik reaksiyonlar verebilir. Çünkü insan her olaya duyguyla, dolayısıyla da bedenle de karşılık verir.
Kaygı, olaylarla birlikte ortaya çıktığında “orantılı” bir şekilde kendisi gösterebilir. Hastalıklarla birlikte ortaya çıkan kaygıda ise bu reaksiyonun “orantısız” olduğu gözlenebilir. Yine böyle durumlarda “orantısız” kaygının yanında “bir “kaçınma” ortaya çıkabilir. Kişinin kaygı duyduğu alanlardan kaçınması, kendisini belli duygu durumlarını daraltan bir durumla karşı karşıya bırakabilir. Orantısızlık, kaçınma davranışı kişinin işlevselliğine ket vuracak hale gelebilir. Kaygının hastalık boyutu da tam olarak burada ortaya çıkmaktadır.
Panik Atak Nedir? Nasıl Ortaya Çıkar?
“Kaygı” kelimesi, günlük kullanımda tedirginlik, heyecan, korku, endişe gibi çok farklı biçimlerde ifade edilebilir. Tıbbi terminolojide ise yaygın olarak anksiyete, panik, bunaltı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Burada, diğer tabirlere nazaran “panik”in üzerinde biraz daha fazla durmakta fayda vardır. Zira özellikle son yıllarda artış gösteren “panik atak” hastalığı, pek çok kişiyi olumsuz anlamda etkilemekte, gündelik yaşamını aksatmaktadır.
Panik atak aslında hepimizin zaman zaman yaşadığı bir durumdur. Şunu söylemek rahatlıkla mümkündür: Hayatı boyunca panik atak yaşamayan insan sayısı çok azdır. Panik atak, kaygının, korkunun yoğun bir şekilde yaşandığı, kişiyi bulunduğu herhangi bir ortamdan kaçınmaya iten bir durumdur. Daha önceki yazıda korkunun somut bir nesnesi olduğu ve bedenin de bu somut nesneye göre reaksiyon gösterdiğine değinilmişti.
Korkunun aksine, kaygıda somut bir neden ortada yoktur. Yolda yürürken ortada sizin yaşamınızı tehdit eden bir unsur olmadığını düşünelim. Bu sırada bir anda ortaya çıkan korku belirtilerinin bedende hissedilmesiyle beraber geldiği noktadır kaygı. Bunun en yoğun hissedildiği hâl de panik ataktır.
Panik atağı çeşitli kuramlarla tanımlamaya çalışanlar olmuştur ve bu kuramlar bazı tespitlerin kaynağını da oluşturmaktadır. Örneğin; psikanalitik yönelime göre; ortada bir neden olmasa bile bilinçdışı çatışmalar nedenler arasında sayılmaktadır. Varoluşçu psikoterapiye göreyse; hiç ölmeyecek gibi yaşayan insanın yaşamda bir hiç olabileceğini bilmesi, bu dünyadan her an ayrılabileceğinin farkında olmasını fark etmesi sonucu kaygı su yüzüne çıkmaya başlar.
Kaygı Nasıl, Ne Zaman Başlar?
Kaygı insanı harekete geçiren bir güçtür, insanı insan yapan temel meselelerden biridir. İnsanın zihninden, elinden çıkan her şeyde kaygının bir uzantısını görmek mümkündür. Bu yüzden kaygı her zaman olumsuz bir yerden değerlendirilecek bir sorun değildir. Yaptığımız her şey bir kaygının ürünüdür.
Kaygıyı tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir ancak kontrol altına alınması sağlanabilmektedir. Burada önemli olan, kaygının bizim hayatımızı, yaşam alanımızı kısıtlamasını engellemektir.
İnsan doğduğu andan itibaren “karşılaşmalar” sayesinde bazı şeyleri öğrenmeye başlar. Kaygıya da bu perspektiften bakılabilir. Bazı kuramcılara göre doğum, kaygının ilk ortaya çıktığı yerdir. Çünkü insan dünyaya birçok şeye muhtaç halde gelir. Karşılanması gereken ihtiyaçları, bu ihtiyaçları karşılayacak da birileri olması gerekir. Bu ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmayacağına dair duyduğu bir kaygı duyar. Dolayısıyla da kaygıyla ilk karşılaştığı zaman tam da dünyaya gözlerini açtığı andır. İnsanın şu anda karşına çıkan kaygıların temelinde de bu durum yatar.
Kaygı, ortaya çıkışından itibaren ele alındığında, korkunun ya da kişinin hayatını tehdit eden meseleler üzerine kaygı duymasını somut olarak değerlendirmek pek mümkün değildir. İnsanın sosyal bir varlık olması, bir ilişkiler ağıyla yaşamını devam ettirir. Bu nedenle yaş aldıkça yaşadığı herhangi bir kaygının altında, yukarıda anlatılan, gözünü dünyaya açtığı anda yaşadığına benzer bir kaygı yatar.
Kaygının ortaya çıktığı durumlardaki panik ve korku halinde, insanın güvenlik duygusunu zedeleyen duygu durumunun, kişinin daha önce yaşadığı bir deneyimin neticesinde ortaya çıktığı bilinmektedir.
Panik Atak Belirtileri Nelerdir? Panik Atak Sürecinde ve Sonrasında Ne Yapılmalıdır?
Panik atak, yaşamsal olay sonrasında ortaya çıkan kaygı atağıdır. Bunun derinlerinde yukarda belirtilen deneyimler yatmaktadır fakat ortada bizi somut olarak endişelendirecek, hayati bir sorun yoktur. Örneğin; evde otururken ya da yolda yürürken panik atak yaşadığımızı varsayalım. Böyle bir durumda insan, “Bedenimde kaygı semptomları ortaya çıkıyor,” diye düşünmez. Bu durumu hemen kötüye yormaya başlar. “Ölüyorum” gibi düşünceleri aklına getirir.
Panik atağın ana semptomlarından biri ölüm korkusudur. Kişi, panik atak esnasında kalp krizi geçirdiğini, felç geçirdiğini zanneder. Çünkü ortada bu kaygıyı açıklayabilecek herhangi bir mesele söz konusu değildir.
Çarpıntı, nefes almakta zorlanma, ciltte beyazlaşma, karında ağrılar, kramplar, titreme, terleme, ciltte karıncalanma, bulantı, kusma panik atağın en belirgin semptomlarındandır. Bedende kontrolsüz bir biçimde ortaya çıkan duygudan dolayı “depersonalizasyon” denilen “yabancılaşma”, “derealizasyon” olarak nitelenen “gerçek dışlama” da panik atağın belirtilerindendir. Bu belirtiler beklenmedik anda ortaya çıkar ve beklenmedik anda ortaya çıktığı için de kişi bunu şöyle yorumlar: “Şu anda ölümcül bir durumla karşı karşıyayım.” Böyle bir yorumlananın ardından da kişi kendini bir hastanenin acil servisinde bulabilir. Hastanede yapılan tetkiklerde herhangi bir hastalık tespit edilmez ve kişi genellikle bir psikiyatriste yönlendirilir.
Panik atak tecrübesi yaşayan biri daha sonrasında kendine şu soruları sormaya başlar: “Panik atağı bir daha nerede ve ne zaman geçireceğim?”, “Tekrarlayacak mı?”, “Evde yalnızken panik atak geçirirsem?”, “Yolculukta panik atak tekrar gelirse?”. Bu andan itibaren “kaçınma” davranışları gelişmeye başlar ve kişinin işlevselliğinde, hayata katılmasında zorlanmalar ortaya çıkmaya başlar. Sonrasında ise kişide panik atak beklentisi oluşur. Bu uzun bir süreçtir çünkü kişi sürekli bunu düşünür ve kendisini bazı alanlardan uzak tutar. Bunun sonucu da genelde panik atak, beklenti anksiyetesi, kaçınma davranışı, kaçınmayla beraber daralan alan ve depresyon kendisini gösterebilir.
Böyle bir durumla karşılaştığımızda yapabileceğimiz en önemli şeylerden biri, bir ruh sağlığı profesyonelinden destek almaktır. Bunun yanında kaygı hakkında bilgi sahibi olmak da önemlidir. Daha sonraysa bunların nedenlerini araştırmak ve bu nedenleri kontrol altına alabilmek için yine bir ruh sağlığı uzmanına başvurmak faydalı olacaktır.