Panik bozukluğu, beklenmedik panik atakların olduğu, çeşitli bedensel ve bilişsel belirtilerle seyreden yaygın bir bozukluktur.
Panik ataklar sırasındaki bu bedensel ve bilişsel belirtiler çarpıntı, terleme, titreme ya da sarsılma, nefes darlığı, boğuluyor gibi olma, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma, bulantı ya da abdominal sıkıntı, baş dönmesi ya da bayılacak gibi olma, üşüme, ürperme ya da ateş basması duygusu, uyuşmalar derealizasyon ya da depersonalizasyon, denetimini yitirme korkusu ve ölüm korkusu olarak DSM 5’te tanımlanmıştır.
Hastalar sıklıkla kendiliğinden oluşan panik atağın nedenini açıklayamazlar, kafa karışıklığı hissederek belirtileri çoğunlukla öleceği, başına kötü bir şey geleceği ya da akıl sağlığını kaybedeceği yönünde yorumlarlar ve yoğun bir korku yaşarlar.
Panik Bozukluğun ortaya çıkmasına katkısı olabilecek en önemli sosyal etken hastalık başlamadan önce boşanma ve ayrılık olmasıdır .
Panik bozukluğunun yaşam boyu görülme sıklığı açısından cinsiyet arasında fark bulunmaktadır. Panik bozukluğu kadınlarda erkeklerden 2-3 kat fazla olmak üzere daha sık görülür. Hastalığın yaşam boyu yaygınlığı %1-4 olduğu bildirilmiştir .
Ülkemizde de genel toplumda yapılan Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasına göre panik bozukluğu kadınlarda erkeklerden daha fazla görülür, prevelansı kadınlarda %0,5 erkeklerde %0,2 bulunmuştur.
Hastalığın başlangıç yaşı değişkenlik göstermekle beraber genelde ergenlikle 30 yaş arasında panik ataklar başlar, ileri yaşlarda sıklığı giderek azalır ve nadiren görülür, kadınlarda ve erkeklerde başlangıç yaşında farklılıklar olmasına rağmen ortalama 25 yaşında başladığı görülmüştür.
15-34 ve 45-54 yaşları arasında olmak üzere başlangıç yaşı kadınlarda iki dönemde belirgindir, 15-34 yaş arasında başlaması erken başlangıçlı ve 45-54 yaşları arasında başlaması geç başlangıçlı olarak tanımlanabilir. Sosyal değişkenler panik bozukluğun sıklığını etkiler, özellikle medeni durum panik bozukluğu açısından önemlidir, evlilerde evli olmayanlara göre daha az görülür. Yine önemli sosyal değişkenlerden olan yaşadığı yere göre sıklık değişir, şehirlerde köylere göre görülme sıklığı 1.5-2 kat daha fazladır.
Panik bozukluğu hastalığının aydınlatılmasına yönelik araştırmalar nörobiyolojik çalışmalar ve psikososyal çalışmalar olmak üzere iki alanda yoğunlaşmıştır. Üzerinde çok fazla biyolojik çalışma yapılan anksiyete bozukluklarından biri olan panik bozukluğunun biyolojik nedenleri tam olarak aydınlatılmasa da genetik geçişin olması, provakosyon testleri ile panik atakların ortaya çıkarılması ve psikofarmakolojik tedavilere yanıt alınması hastalığın temelinde psikofizyolojik bir mekanizmanın sorumlu olabileceğini düşündürtmektedir. Yapılan çalışmalar sempatik sinir sisteminin ve beyin sapında yer alan noradrenarjik sinir hücrelerinin köken aldğı lokus cereleus ‘un uyarılmaya aşırı duyarlı olduğu fonksiyonel bir bozukluk olduğuna işaret etmektedir (5,8). Diğer bir yandan GABAerjik sistemin, limbik sistemin, prefrontal korteksin, serotonerjik sistemin ve nöroadrenerjik sistemin birbirleriyle olan etkileşiminin panik ataklar, beklenti anksiyetesi, korku ve kaçınmaya dair öğrenme, agarofobi ve bilişsel süreçlerde etkili olduğuna dair birçok literatür bilgisi mevcuttur.
Bilişsel kurama göre; bedensel belirtilerin katastrofik biçimde yorumlanması, öğrenilmesi ve kaçınılma söz konusudur. Psikodinamik kuramlarsa kaygıya neden olan dürtülere karşı gösterilen savunmanın başarısızlığından ortaya çıktığını öne sürmüşlerdir.
Panik bozukluğu hastalarında, hastalığın başlangıcından aylar önce önemli bir yaşam olayı, özellikle kayıp olduğu bildirilmiştir . Yaşam olayları birçok psikiyatrik hastalıkta olduğu gibi panik bozukluğunda da hastalığı ortaya çıkaran bir neden olarak değerlendirilmiştir. Panik bozukluğu hastalarında %80 gibi büyük bir oranda yaşanan ilk panik atak öncesi bir yılda mekansal değişiklik, göç, ilişkisel problemler, ayrılık, sevilen değer verilen birinin ölümü ya da hastalığı, ekonomik problemler, başarısızlıklar gibi bir ya da daha fazla yaşamı derinden etkileyen olayın olabileceği bildirilmiştir . Özellikle bu yaşam olaylarının ilk panik atak öncesi 1-3 ayda daha fazla olduğu belirtilmiştir . Karşılaştırmalı çalışmalarda sağlıklı gruplar ve diğer anksiyete bozuklukları ile kıyaslandığında yaşam olayı sayısı açısında anlamlı fark olmamasına rağmen yaşanan olayın negatif yönde değerlendirilmesi açısından sağlıklı gruplara ve diğer anksiyete bozukluklarına göre panik bozukluğunda anlamlı bir fark olduğu görülmüştür . Cinsiyete göre de başlangıçtan önce yaşam olayları değişmekte, kadınların erkeklere göre daha fazla yaşam olayı deneyimledikleri ve bu yaşam olaylarının niteliklerinin birbirlerinden farklı olduğu bildirilmektedir . Yaşamın erken döneminde yaşantılanan ayrılıklar, kayıplar panik bozukluğunda daha sıktır.
Panik bozukluğu tanısı almış hastaların başka bir psikiyatrik eş tanı alma sıklığı çok yüksektir. Hastaların %91’inde eş tanı bulunur. En sık görülen eş tanılar major depresyon, ayrılma anksiyetesi bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, sağlık anksiyetesi bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu ve obsesif kompulsif bozukluktur.
Ersin Baltacı
baltaciersin@gmail.com
Caferağa mah. Mühürdar cad. No 83/1 Moda-Kadıköy
Tel: 0532 682 66 32